• birkaç ilginç fikir ve mizansenin "bunları bir filmde kullansak ne harika olur" parolasıyla, bir gayret biraraya getirilmesi sonucu ortaya çıkmış bir senaryoya sahiptir bu film. her ne kadar cinayet aletini lap diye eline alma klisesi ve birkaç oeehh dedirten sahne mevcut olsa da, 1959 yılına göre çok yüksek ve devamlı temposu, açıklıkta büyük düşmana karşı çaresizlik hissini seyircinin iliklerinde hissettiren uçakla kovalama sahnesi, yerinde ve dozunda serpiştirilmiş komedi öğeleri ile essential bir hitchcock filmidir.

    rushmore dagi aniti'nda, başkanların ağzına yüzüne sürttürürler korkusuyla çekim yapılmasına izin verilmemiş, bunun üzerine anıtın dev bir maketi inşa edilerek çekimler orada tamamlanmıştır.

    george kaplan mevzusunda gerçek bir olaydan esinlenilmiştir. ikinci dünya savaşında ingilizler makara olsun diye sadece isimden ibaret bir ajan icat edip, almanları fena halde keklemişlerdir. bu olayı bir gazeteciden dinleyen hitchcock, senaristiyle birlikte filmini bu fıkra gibi olay üzerinden inşa eder.

    renkli olması filmin cazibesinin katlarken, açılış jeneriği ve suspense pompası müziği pek şıktır. oyunculuk açısından filmi cary grant sırtında taşır, ancak delici bakışlar taşıyan kocaman gözleri ile martin landau da dikkat çekicidir. hitchcock'un zirve yaptığı başyapıtı içinse bir sene sonrasına bakmak gerekir: (bkz: psycho)

    filmin ilginç bir özelliği cary grant'in ekranın hep sol tarafında görünmesidir. ayrıca roger o thornhill'in ortasındaki gizemli "o" harfi, hitchcock'u kolundan çekip hollywood'a getiren ünlü yapımcı david o selznick'e bir göndermedir, referanstır. bir ara eve karakteri roger'a ismindeki "o"nun ne anlama geldiğini sorup, -nothing- cevabını alır. zaten david o selznick'deki "o"nun da bir anlamı yoktur. sadece isme daha bir karizma katsın diye eklenmiştir. ama bu konuda hiç kimse cecil b demille'le yarışamaz diye düşünüyorum. gerçi simpsons'da "cecil is a girl's name" diye dalga geçmişlerdi ama evet entry amacından saptı, aldı başını gidiyor...
  • (bkz: hayret kimse yazmamış)

    --- spoiler ---

    "ne zaman çekici bir kadınla karşılaşsam onunla sevişmeyi istemiyormuşum gibi davranmak zorunda kalırım." roger thornhill

    --- spoiler ---
  • meraklısına iki not:
    1. filmin birleşmiş milletler binası önündeki sahnesi için izin istenmiş ama alınamamıştır. ekip binanın karşısında bir süt arabasının içine yerleştirdiği kamerayla çekim yapar. bu sahnede cary grant taksiden inip binaya yürümeye başladığında ona doğru hareketlenen iki adam dikkat edilirse görülebilir. bunlar gerçek bm güvenlik elemanlarıdır.

    2.

    --- spoiler ---

    filmin sonlarına doğru eva marie saint'in cary grant'i vurduğu sahnede

    --- spoiler ---

    filmin tek hatası vardır. arka planda kalabalık içindeki çocuk daha silah patlamadan kulaklarını tıkar. bu durum fark edilmiş, hitchcock uyarılmış ama yine de en iyi etkiyi yakaladığı için hatalı da olsa bu sahneyi kullanmayı tercih etmiştir.

    kaynak. filmin orijinal dvd'sinde bulunan making the movie belgeseli. burada senarist lehman var ayrıca sunucu eva marie saint. yaşlanmış olsa da hala çekici ve bebek gibi...
  • her seyredisimde muzayede salonu sahnesinde koptugum film. 1200$ onerilmis tabloya 13$ teklif eder cary grant..
  • hitchcock'u, filmin hemen basinda gostererek izleyiciyi filmin sonuna kadar hitchcock'u gorecem diye kasilmasindan kurtaran film.
  • filmdeki mercedesli kovalamaca sahnesi 40 yıl sonra lady diana'nın ölümünde kullanılacaktır.
  • daha filmin başında, opening credits yazarken fark yaratabilen ve dönemin* çizgisinden farklılaşan güzel film.

    film, alfred hitchcock'un zamanının ilerisinde ve zekice kurgulanmış senaryoları güzel işleyebildiğini bir kez daha kanıtlayan bir olay örgüsüne sahip. şimdilerde dikkat çekmek isteyen her yönetmenin araya başarısızca sıkıştırdığı ufak tefek plot twist'ler bu filmde başarıyla uygulanıyor. günümüzde bu tekniğin bayağı bir şekilde çok fazla tekrar edilmesi, north by northwest'i yeni izleyen kişilerin etkilenmesini engelleyebilir ama 1959 tarihini not alarak düşündüğümüzde bu tekniğin oldukça ilgi çekici olduğu anlaşılıyor.

    --- spoiler ---

    yanlış anlaşılmalar, karışan kimlikler, tesadüfler, derin devlet ilişkileri ve bir anda aranan adam olmak.. filmin olay örgüsünü bu unsurlar yaratıyor.

    filmin başında, her şey normal seyredecekken roger thornhill annesine ulaşmaya çalıştığı için bu durumun içine çekilir. bu ilk kıvılcımı çıkaran tesadüftür. otel lobisinde arkadaşları ile oturuyorken, annesine telefonla ulaşamadığı için telgraf çekmeyi düşündüğü anda ajan george kaplan zannedilir. çünkü tam o sırada oteldeki görevli "george kaplan adına çağrı var. george kaplan?" diyerek lobide kaplan'ı aramaktadır. thornhill görevliyi yanına çağırıp telgraf yollamak istediğinde ise kamera philip vandamm'ın iki adamına döner: kaplan'ı bulduklarını sanıp sırıtan iki kötü karakter gözükür ve koşuşturmaca başlar..

    kötü adam vandamm ise başlıbaşına bir ilginçlik unsurudur. fırsatı olmasına rağmen işlerini hemen değil, ufak oyunlar oynayıp eğlenerek halletmeyi sever. faydasını görmeyeceğini anladığında thornhill'i öldürmez, onu sarhoş edip hareket halindeki bir arabaya koyar. onu ortadan kaldırmak yerine birleşmiş milletler cinayetini üstüne yıkar. kafasına bir kurşun sıkabilecekken, indiana'daki tarlaların ortasında uçakla boğuşturur. eve kendall'ı hemen yok etmek yerine uçaktan okyanusa fırlatmak gibi psikopat planlar yapar. gerçekten garip bir karakterdir. onun bu farklı tercihleri, filme de ayrı bir tat katar. şöyle ki; 1959'dan önce kendi temellerini oluşturan film noir janrında ölüm genelde karanlık, boş, dar ve puslu sokaklarla, kimselerin göremeyeceği ufak yerlerle çağrıştırılırdı. ölümün gerçekleşme noktası yine o karanlık, ücra köşeler olurdu. meşhur uçak sahnesinin bu kadar büyük bir ikon haline gelmesinde gün ışığında açık açık gerçekleştirilen cinayet teşebbüsünün etkisi olduğunu düşünüyorum. film noir'ın daracık, karanlık mekanlarının aksine alabildiğine geniş ve aydınlık bir alanda ölüm. daha o dönemin etkileri tam anlamıyla dinmemişken kendini gösteren tamamen farklı bir durumu izliyoruz.

    filmde diğer dikkat çeken unsurlar tam da soğuk savaş döneminde çok dallı budaklı bir casus oyunundan bahsedilmesi ve müzayedede satılan heykelin içinde kaçırılmaya çalışılan microfilm olayı. casus hikayelerinin doruğa ulaştığı, gerçek ajanların ise istihbarat adına kirli işlere karıştığı bir dönemde devletin istihbarat teşkilatlarından bir birimin aslında var olmayan birisini* yaratıp ona düzmece bir hayat kurduğunu görülüyor. bir anda o zannedilen masum bir adamı* korumak için hiçbir şey yapmama kararı alan ve karışık ilişkilere sahip bu teşkilatı beyazperdeye yansıtmak oldukça önemli.

    ve içinde ne tür bir bilgi olduğu meçhul olan şu herkesin peşinden koştuğu microfilm. büyük ihtimalle amerika'da bulunan sovyet casuslarının, ya da sscb'ni delicesine inceleyen amerikan ajanlarının edinmeye çalıştığı bilgilere yapılan bir göndermedir ama bu asla açıklanmaz.

    hep gerilim filmleri ile hatırlanan hitchcock ustanın araya komedi unsurları serpiştirmesi de eser renk katıyor. roger thornhill'in sarhoş olduğu sahnelerde, annesiyle olan diyaloglarında, asansörün içinde herkesin kahkaha atmasıyla, müzayede sahnesinde ve *basit bir cinsel gönderme olan son sahnede* belli olan komedi unsurları filmi eğlenceli kılıyor.

    tüm heyecanı, macerası, izlenebilirliği bir kenara bırakıldığında ise aklımda yer eden en ciddi ve vurucu noktası roger'ın* ormanda profesör ile konuşmasıdır:

    roger- i don't like the games you play, professor.
    profesör- war is hell, mr. thornhill. even when it's a cold war.
    roger- if you fellows can't whip the vandamm's of this world without asking girls like her to bed down with them and probably never come back, perhaps you should lose a few cold wars.
    profesör- i'm afraid we're already doing that.

    --- spoiler ---

    kendisi de, karakterleri de sürekli hareket halinde olan bir eser. zekice bir çalışmanın ürünü olduğu her halinden belli; ve 1-2 abartılı sahne dışında kendini keyifle izleten, gayet başarılı bir hitchcock filmi.
  • (bkz: kim lan bu george kaplan)

    filmin ilk başında şöyle bir koşturmaca gözlemleniyor;

    gelişen ekonomi nedeniyle new york alabildiğince kalabalık. sarı taksiler vızır vızır müşteri taşıyor. herkes bir yerlere yetişmeye, bu modernleşmenin gerisinde kalmamaya çalışıyor. kalabalık hissi özellikle alttan desteklenen bir koşturma müziğiyle destekleniyor. nyc'de herkesin acelesi var, herkes taksi istiyor. herkes meşgul, herkesin işi var. kimsenin bekleyecek vakti yok, herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor. işte bu yüzden de, alfred h. otobüsünü neredeyse 1 saniye ile kaçırıyor. işte tam da bu esnada, kapitalizmin bel kemiği olan reklamcı bir adam görünüyor ekranda. roger! roger o kadar meşgul ki, sekreterine yapması gereken işleri sayarken, birlikte 2 blokluk mesafe için taksiye biniyorlar ve roger gideceği bu süre içerisinde sekreterine randevularını ayarlaması yönünde talimatlar vermeye devam ediyor. kısa bir yolculuk sonrasında, roger arabadan iniyor ve şöföre sekreterini aldığı yere geri bırakmasını söylüyor.

    bu kısımda hitchcock'un nyc'yi ve soğuk savaş sonrası amerikan ekonomisini çok iyi yansıttığını düşünüyorum. çünkü o görseller vasıtasıyla roger'ın karakteri ve yaptığı iş hakkında daha çok bilgi ediniyoruz. ayrıca, filmin ana unsurları olan tongaya düşürülme, rol yapma ve kimlik kargaşası gibi konularla roger'a seçilen reklamcılık görevinin de ilintili olduğunu düşünüyorum. zira yukarıda bahsettiğim taksi sahnesinde roger reklamcılıktan bahsederken, reklamcılıkta yalan olmadığını ancak amaca uygun pozitif bir abartının olduğunu söylüyor.

    filmin geri kalanına gelince, bazı sahnelerin aşırı uzatıldığını düşünüyorum. gizem ve merak duygusu seviyesel anlamda hiç düşmüyor da, bazen sahne uzayınca baymalar oluyor. ama olsun, ben dönem filmlerini ve detayları çok seviyorum. bu filmde de aynı rear window'da takıldığım gibi bazı ayrıntılara bayıldım. misal minik traş bıçağını, nyc'nin eski halini,erkeklerin saç seklini, eski bavulları, eski arabaları, otobüsleri izlerken yine daldım gittim. filmin kusurları da örn: silah patlamadan önce çocuğun kulaklarını tıkaması gibi, bana sevimli geliyor. bu yüzden de özellikle 55-70 yılları arasında yapılan filmleri ilgiyle izliyorum. bu bağlamda, bir dönemi yansıttığından da önem arzeden bir eser bana göre.
  • filmin adının neden north by northwest olduğu cary grant ile yaşlı gizli servis elemanının kuzeye, filmin sonunun geçtiği south dakota'daki mount rushmore'a northwest airlines ile gitmeleriyle de alakalı olabilir, kim bilir.

    bu arada dağdaki hem iç hem dış mimarisine hasta olduğum müthiş ev tam frank lloyd wright stili, içindeki eşyalar da tam golden years döneminden, harika.
  • alfred hitchcock, cahiers du cinema'daki bir yazısında filme dair şöyle buyurmuş;
    "gizli teşkilat'da simgeler yoktur. ah evet. bir tane. son çekim. grant ile eva-marie saint arasındaki aşk sahnesinden sonra tünele giren tren. bu bir fallik simgedir. ama kimseye bir şey anlatmaz."
hesabın var mı? giriş yap